06.10.2025

KABİR AZABİ


KABİR AZABİ

KABİR AZABI 

Kabir azabı iki kısımdır:

1 — Cismâni kabir azabı.

2 — Ruhani kabir azabı. Cismâni denilen kabir azabını herkes bilir. Nice yerlerde o anlatılmıştır. Lâkin insan kendi nefsini ruhunu bilmezse, ruhanî kabir azabını bilmez. Ruhanî azabın insanın kendi zatı ile ilgisi yoktur. O azap kalıba girmeye tenezzül etmez.Ruh, ölümden sonra bakidir. Onun eli, ayağı, kulağı, gözü yoktur. Görünen beş duygu da bedenle ilgilidir. Ölüm gelince oniardan eser kalmaz. Ortadan kalkarlar. Bu duygulara bağlı lezzetler de ruhta kalmaz JNitekim eş, evlât, mal, en yakın dostlar, köle ve hizmetçiler, maiyyet halkı, yük taşıyıcı hayvanlar, tarlalar, bahçeler gibi varlıklar yok olur, fâsit olur. Eğer bu türlü şeyler o ölen kimsenin sevdiği ve dilediği şeylerse, bunlarla meşgul olursa, ölüm anında bunlardan ayrılık ve bu ayrılığın verdiği elem, tasa, acı ve azap canına işler, şiddet ve mihnet içinde son nefesini verir. Eğer bunlardan gönül çekmiş olur ve âhiret yönüne gönlü doğrulup hazırlanmış bulunursa, her an ölümü bekler, dünya lezzetleri ona tatlı değil acı gelir. Ruhun bu anda dileği Cemalullah’tır, onunla meşgul olur. Ve o ölüm anında dileğine, mâşukuna, mâbuduna vâsıl olur. Böylece de zevk ve sürûra, sevinç ve rahata kavuşur. Düşün ki, bir kimsenin ruhu daimidir, bâkidir, öfümle yok olmaz. Ama altın-gümüşe benzer yapma eşyayı seviş onları gönüle yâr etmek, candan ve yürekten dünya malına bağlanmak, gece gündüz onlarla meşgul olmak, nice çalışmalardan sonra onları elde etmek, sanır mısın ki, ölenin işine yarar? O nice yıllar dilediği ve rağbet ettiği şeyler ölümle bir kerede elden gidince o kişinin, elbette, sonsuz hasret ve mihnete, yine o sonsuz zillet ve pişmanlık gamına düşmesi gerekir. Nitekim Resûlullah Efendimiz şöyle buyurmuştur: İstediğini sev. Şu gerçektir ki, ondan ayrılacaksın. KABİR AZABI HER KİŞİNİN « DÜNYAYA OLAN MEYİL VE MUHABBETİNE GÖREDİR ) Kabir azabını doğuran sebebin dünya sevgisi olduğunu bilmiş, öğrenmiş bulunuyorsun. Şimdi bil ki, kabir azabı çeşit çeşittir. Her kişinin dünyaya olan meyil ve sevgisine göre değişin] Kimisine göre şiddetli olur. Meselâ bir kişinin kalbi dünya eşyasından bir şeye bağlı olsa, diyelim ki, bir kölesine, bir cariyesine ya da bir başka şeye, mala, mülke son derece bağlansa, bir gün gelip o sevdiği şeyler ansızın elinden gitse ne kadar üzülür, ne kadar huzursuz kalır. Bunu herkes bilir. O kişi nice acılar içinde kalacaktır. Hatta kalbi tek bir şey bağlı kalıncaya kadar bu hal sürer gider. Yine diyelim ki, bir kişinin çok dünyalığı olsa, hepsine de ayrı ayrı muhabbet etse, ansızın bütün malı, eşyası, evlâdı, kölesi, hizmetçileri, yakınları, at sürüleri, süs eşyası, memuriyeti elinden gitse, vazifesinden, makam ve mansıbından, dfevlet hizmetinden atılsa, o kişinin ne kadar acıya uğradığını akıllı olanlar pek güzel bilir. Nitekim bir gün Resûlullah Efendimiz, ashabına: Siz şu âyet-i kerimenin neden indiğini bilir misiniz? diye sordu. Ashab da: Buyur, yâ Resûlüllah! Bilelim, dediler. O âyet-i kerime de şuydu: “Kim benim zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim (maişet) vardır ve o kişiyi, kıyâmet günü âmâ olarak haşrederiz.” (Tâha Sûresi: 124). Resûlullah bu âyet-i kerimeyi okuyup: Evet, diye duyurdu. Onlara dar bir geçim vardır. Bu âyet kabir azabı hakkında inmiştir. Kabirde dokuz başlı engerekler vardır ki, kabir ehline hücum ederler. Her bir ağzı ile o kişiyi sokup sokup, ısırırlar. Ona azap verirler. Bu azap, tâ kıyâmet gününe kadar sürer gider. Basiret ehli olanlar, bu engerek yılanlarını gözle görürler. Ahmaklarsa: Biz çok kâfir ve asi gördük! Bilerek, isteyerek, devamlı olarak o kabirlere baktık, durduk. Ama bu yılanlardan hiç birine rast gelmedik. Eğer böyle bir şey olsaydı, biz de görürdük! dediler. Şimdi bu cahiller şunu bilmelidirler ki, o engerek yılanı ölüm dışı bir şey değildir. Aksine ölümün zatında, kendisinde ve ruhundadır. O yılanlar bu gözlerle görünmez. O kişi hayatta iken o engerek onun bâtınında (içinde) idiler. Bu da dünya sevgisi, dünyaya bağlanıştır. O yılanın başlarının sayısı da kötü ahlâk sayısı kadardırjBunlar, meselâ hırs, haset, kibir, riyâ, düşmanlık, kin, hile, intikamcılık, tamah ve şehvete düşkünlüktür. Bu saydığımız engerek yılanları kâfirlerin, Allah’a âsi olanların ruhlarında, kendileri dünyaya muhabbet ettikleri müddetçe bol bol bulunur. Orada gizlenip yaşarlar. Ama o kişiler, bunları bilmezler. Bundan gafildirler. Nitekim Allahü Teâlâ Hazretleri dünya nimetlerine bağlı olanların akıbeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Bunun se­ bebi, dünya hayatını âhlretten üstün tutup sevmeleridir.” (Nahil Sûresi: 107). Eğer bu yılanlar, dışarıdan gelmiş olsaydı, onlardan sakınmak mümkün olurdu. Ama bu engerekler bazılarının içlerinde olduğundan ve onlar gözle görünmediklerinden ötürü, sakınmanın yolu yoktur. Çünkü o kişilerin kendi sıfatlarının aynıdır, eşidir. O kötü sıfatları, iyi sıfatlarla değiştirmekten başka çare yoktur. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: “O kâfirlere, Cehenneme atıldıkları gün şöyle denir:

— Siz dünyada yaşarken iyiliğinizi yitirdiniz, zevkinizi sürdünüz. Artık bugün Arzda haksız yere sürdüğünüz kibrin, yoldan çıkmanızın karşılığında alçaltıcı bir azap göreceksiniz.” (Ahkâf Sûresi: 20). Yine Hak Teâlâ şöyle buyurur: “Dikkat edin, eğer kesin bir ilimle (ilmel-yakîn ile) bilmiş olsaydınız o Cehennemi görecek, sonra mutlaka (aynel-yakîn ile) gözünüzle görecektiniz.” (Tekâsûr Sûresi: 5, 6, 7). Kur'ânı Azimüşşan bir yerinde de şöyle buyurur: “Cehennem, kâfirleri mutlaka içine alıp onları kuşatan bir yerdir.” (Ankebût Sûresi: 54). ♦Eğer sen: Şu hale göre şeriatçe o yılanların görünmediği, ya da canın içinde olduğu nereden biliniyor? Onu kimse görür mü? diye sorarsan, biz de şunu deriz: Ölünün ruhu onu görür ama, sen onu göremezsin. Meselâ uyuyan kimse, rüyasında kendisini engerek yılanın soktuğunu görür, acısını duyar, ama onun yanında duran kişi ne yılan görür, ne de rüyada yılanın soktuğu kişinin acı  çektiğini duyar, anlar. Sen şöyle sanma ki, o yılan yalnız rüyada görünür ve kendisi yoktur. Hem de: Onun soktuğuna itibar edilir mi? O hemen hemen bir hayaldir. Surete gelmezi deme sakın. Böyle bir zanna düşmek büyük bir hatadır. Çünkü senin açlığın, susuzluğun sana büyük elemdir. Gerçi o elemi kimse görmez ve bilmez. Haber versen bile kimse inanmaz. Ama kimsenin bilmemesinden dolayı da senin acının yok olması gerekmez. İşte bunun gibi, uyuyan bir kimseyi rüyasında bir yılan soksa veya bir kimse ona acı verse o kişi o acıyı tamamen çeker. Bunu dışarıdan bir kimsenin bilmemesinden, bu acı ve eleme noksan gelmez. Ama şu kadar var ki, uyuyan kişi, uykusundan tez uyanır. O rüyadaki acısı da tez geçer, onu hemen savuşturur. Yılan ona bir hayal gibi görünür. Ama ölüye gelince: Onun ölü hali devam eder, azabı da daimidir. Zahirde çekilen azap gibi sabittir. Geçmez, onu asla başından savşuturamaz. Hem de şiddetli bir azaptır. Bu hayat ve akrepler, duyu uzuvlariyle duyulmaz, bilinmezler. Göz görüşü ile görünmezler. Ama beş duyu faaliyette olmasa, ölümde veya uykuda olduğu gibi, kapalı olsa hiç bir kişiye ayân olmasa da müşahide daima ayândır, onun tarafından görülür ve bilinir. Nitekim haberde gelmiştir ki, Resûlullah Efendimiz, bir gün Müslüman kabirlerine uğramıştı. İki kabrin arasında çok zaman durmuştu. Bir hurma dalı aldı. İkiye böldü. Bir parçasını bir kabre, bir parçasını öteki kabre dikti. Daha sonra ashabına dönüp şöyle dedi: Bu iki kabrin sahipleri azap çekmektedir. Büyük bir nesneden dolayı azarianmışlardır. Ashab-ı Kiram: Ne sesepten ötürü, yâ Resûlullah? dediler. Hazret-i Peygamber de onlara şu cevabı verdi: Bu kabirlerden birisinde yatanın azabı, iki kişi arasında uygunsuz sözler götürüp getirmesinden ötürüydü. Biri de kendi bedenini idrardan sakın­mazdı. İşte bu nedenlerle onlara azap edilmektedir. Bu hurma fidanları burada taze durdukça onlara azap yoktur. Şurası bilinir ki, Resûlullah Efendimiz, onu baş gözleriyle görmüş değildi. Öyle olsaydı, yanındaki ashap da görürdü. Oysa bu dış gözü, bir perde ardındakini, bir duvar arkasındakini hiç göremez. Kabirlerin de üstü toprakla örtülüydü. Ashâb-ı Kirâm kabirlerde ne görebilirdi? Ama Resûlullah’ın gördüğü şeyler gerçekti, dosdoğruydu. Fakat bunu ten gözleriyle görmediği de aşikâr bir şeydi. KABİR AZABI HER KİŞİ İÇİN EŞİT MİDİR? Eğer sen dersen ki:

— Kabir azabı dünya ilgisinden dolayı olur, hiç bir kişi o azaptan uzak kalamaz. Çünkü her kişinin ya evlâdı, ya konutu, ya yanındaki cemaati, ya hizmetçisi vardır. Onların kabir azabından hiç birisi necat bulmuş değldir. Biz de sana şu cevabı veririz ki: Sen gerçek söylüyorsun. Çok kimse vardır ki, dünyada hiç bir yakını yoktur. Hattâ daima Allahü Teâlâ’dan ölümü dilerler. Ve nebiler de, kendileri ölümü istemeyince dünyadan göç etmediler. ! Dünya ile ilgili kimseler de iki kısımdır:

1 — Bu birinci kasımdakilerin dünyaya muhabbetleri vardır. Lâkin Allahü Teâlâ’ya da muhabbetleri vardır. Bunların misâli şuna benzer: Bir kişinin iki şehirde birer evi olsa, kendisi ise birisinde otursa, o evden göçmek istemese. Daima orada mesken tutarken öteki şehirden güzel bir makam, bir memurluk verseler, o kişi de sevinir, oraya gitmeğe, öbür şehirdeki evine göçmeğe kalkar: Makam ve mansıb sebebiyle ilk şehirdeki evini terk eder. O evde arzusu bile kalmaz. Bu birinci kısımdaki insanların her ne kadar dünyaya meyilleri varsa da, öbür yandan Allah sevgisi galip ve üstün gelince, âhirete gitmeği tercih ederler. Belki ellerinden gelse bir gün bile dünyada kalmazlardı. Bu tâifeye ölüm zamanında öteki dünyanın munhabbeti galip gelince, kabir azabını görmez olurlar. '  2 — İkinci kısım insanlar da şunlardır: Bunlar dünya ve şehvet sevgisi ile uğraşmışlardır. İşte bunlar kabir azabından kurtulamazlar Nitekim Hak Teâlâ Kelâm-ı Kadiminde şöyle buyurur: “Sizin aranızdan Cehennem’e de uğramayacak olan kimse yoktur. Bu, Rabbinin katında kesinlik bulmuş bir hükümdür. Sonra biz, Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanları kurtaracağız. Zulüm edenleri de topluca Cehenneme bırakacağız.” (Meryem Sûresi: 71, 72).[Lâkin bu ikinci taife de çok defa Hakk’a yönelir ve kalblerinde Allah sevgisinden eser de vardır, ama dünyadan ayrılınca dünyayı unuturlar, artık onu anmazlar. O zaman da bunlar kabir azabından kurtulurlar. Bunların örneği şudur: Onlar o kimseye benzerler ki, bir kişinin iki şehirde birer evi olsa, daima birinde kalsa, sevgisi ona yığılır, öteki evini hiç anmaz. Fakat bir gün zaruret ve ihtiyaç sebebiyle oturduğu evinden göçerse ve öteki eve giderse birkaç gün bu yeni evde kalınca evvelce kaldığı evin muhabbeti gönlünden çıkar. Artık eski evinde yerleşip kalmamayı tercih eder. Bu taifeye de dünyayı unutturuncaya kadar azap edilir. Sonra âhiret dünyasına alışınca azabı ortadan kalkarJAma bir kı- ~ sım insanların kalbi şehvet duyguları ve dünya işleri ile baştan başa doludur. Gönüllerinde muhabbetullahtan ve Allah’ı ve âhireti anmaktan hiç bir eser yoktur. Dünyayı âhirete göre üstün görmüşlerdir. Bu kişiler ebedî azaptan hiç bir zaman kurtulamazlar.

Yorumlar:

Yorum Yazabilirsiniz.

Mail adresiniz gizli kalacaktır. Lütfen bütün alanları doldurun. *


Benzer Bloglar

ÖLÜMÜ HATIRLAMAK
  • Salih Avcı
  • 11.04.2025
ÖLÜMÜ HATIRLAMAK
CAN ÇEKİŞMENİN ŞİDDETİ
  • Salih Avcı
  • 15.05.2025
CAN ÇEKİŞMENİN ŞİDDETİ
kabir hayatı
  • Salih Avcı
  • 15.05.2025
kabir hayatı
KABİR AZABİ
  • Salih Avcı
  • 21.05.2025
KABİR AZABİ